Öne Çıkan Yayın

GİTME DUR

Bende İstiyorum


       Bu gün eski günleri yâd ederken buldum kendimi. Yemek yapıyordum ocak başında. Tavuk ve patates kızartması. Bir duble rakı koydum kendime. Keyfim son derece yerindeydi. Aynı eskiden babamın balık kızarttığında yaşadığımız ambiyans gibi. Özlemişim babamı. Çok özlüyorum onu. Ruhun şad olsun babam. 
          Şarkılara eşlik ediyordum kendimce. Telefonumda Yeşilçam müziklerini açtım. Bir anda hooop 80lerdeyim. Genç kızlığımda yaşadığım o 80ler. Birçoğumuzun kim bilir ne anıları vardır. Unutamadığımız, unutmak istediğimiz, tadı damağımızda kalan. Her şey film sahnesi gibi aslında. Bir geldiler mi ardı durmuyor. Her şey bir şeyi tetikliyor. Hele bir de yaşayamadıkların varsa 50 li yaşlarında, içinde keşkeler olarak, acı olarak kalıyor. 
        Mesela bir şarkı takılır dilinize o zamanlardan. Benim takıldığı gibi. ‘’ sen uzaklarda değil, damarımda kanımsın, ben sensiz yaşayamam, hayatımsın canımsın. 
‘’lise zamanlarında yaşadığımız aşklar gelir aklımıza. Onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz, nefes alamayacağımızı sandığımız, görmek için fırsatları kovaladığımız hatta fırsatları yarattığımız o zamanlar gelir akla. Bizim zamanımızda şimdiki gibi değildi yaşanılanlar. Serbest değildik. Kısıtlamalar, ayıplar, yakışık almaz denilen birçok şey vardı. Etrafımızdaki herkesten, her şeyden utanırdık. Görüp ailelerimize söylenecek ve ceza alacağız diye. Masumduk. Elle tutuşmayı bırak, onu uzaktan görsek düğün bayramdı. Camlarda beklerdik geçse de görsem diye. Bir rüzgâr eserdi. Ilık ılık içine işleyen bir rüzgâr. Yüzünü dönerdin o rüzgâra ve içine çekerdin. Hayallerini, umutlarını ve rüyalarını. Sanki gerçekten yaşıyormuş gibi damarlarında duyardın o sevdayı. Gözlerini kapatır onun resmini tam karşına getirir ve konuşurdun. Şimdi ile kıyaslamaya başladığında her şey için çok geçtir artık. Tadı yoktur. Olsa da renksiz ve soluk. Hani derler ya her şey zamanında güzel diye. Gerçekten doğru. Bir söz vardı bizim zamanımızda ‘’ al yakışırken, el bakışırken diye. Şimdi daha mantıklı geliyor bu söz bana. Şimdiki aşklarda ne saygı kaldı, ne gerçek sevgi. Renksiz, acı, şiddet dolu bir aşk. Tabi bu yaşanılanlara aşk denirse. 
             Bir anım geldi aklıma. Yıl 1984, aylardan Ağustos. Hoşlandığım ama hiç söyleyemediğim bir delikanlı. O da bana hiç açılamadı. (Fırsatı olmamıştı ki. )Küçük çekmecede askeri kampımız vardı. 66. Tümen. 66 kampı derdik. Babam asker olduğu için tüm yazı o kampta geçirirdik. Okullar kapandı mı kamp başlardı bizim için. Okul açıldığında ise son bulurdu. Kampımız çok güzeldi. Subay ve astsubay bölümü olarak ikiye ayrılırdı. İki ayrı giriş kapısı vardı ama içerde birleşen yolları olurdu. Tıpkı kaderin bizim için hazırladığı ama bizim aklımızın ermediği o yollar gibi. Biz astsubay tarafından girerdik kampa. Çay bahçemiz, çamlık altı denilen, yeşilliklerin içinde oturma ve piknik alanları, çocuk oyun bahçesi ve yatılı kalınabilecek kamp alanları vardı. Düzayak geniş bir alana kuruluydu kampımız. Askeri girişten girdikten sonra biraz yürür sağa döner ve plaja girerdik. Plajın tam karşısında yemek ve çay içilen gazino tarzında bir yer vardı. Hatta burada gece eğlenceler düzenlenir, yemekler yenir, danslar edilirdi. Bizim en büyük lüksümüzdü gece eğlenceye kalmak. Gazinonun tam arkasında ise oyun parkı vardı. Salıncaklar, kaydıraklar, tahterevalliler. 
            Bir gün duygularımı hoşlandığım gence ifade edebilir miyim diye düşünmeye başlamıştım. Ama ne mümkün. Asker kızı olarak erkek Fatma gibi büyüttüler beni. Bu yüzden kırıştırmalar, bu tarz konuşmalar tuhaf gelirdi bana. Ama için içinde hep özenirdim. Keşke bende duygularımı anlatabilsem derdim. Ama bunu hala da yapamıyorum desem!!! Neyse, salıncakların oraya gittim ve sallanmaya başladım. Tek başımaydım. Sonra yanıma kuzenim geldi. Onunla sohbet etmeye başladık. Ama benim aklım o delikanlıdaydı. Onu düşünüyordum. Sonra gözlerime inanamadım. Uzaktan onu gördüm. Bize doğru geliyordu. Yüzünde harika bir gülümsemesi vardı. Zaten gülmek ona çok yakışırdı. O bir güldü mü güneş daha bir parlak, deniz daha coşkulu olurdu. İçimden hep anlam veremediğim dans etme duygusunu hissederdim. Aslında o konuda da utangaçtım. Öyle dans falan etmek nerdeeee. Ama hayalimde en güzel dansları yapardım. 
       Parka girdi, bizlere laf attı ve konuşabilir miyiz dedi. İçim Karadeniz’in en dalgalı hali gibi kabardı. İşte şimdi olacak dedim. Bende ona söyleyebilirdim. Parkın karşısında biraz taşlıklı, biraz kayalıklı bir alan vardı. Orada beni ailem göremezdi. Oraya doğru yürüdük beraber. Ve beklediğim o an geldi ve bana duygularını açtı. Şimdi düşünüyorum da ne kadar utangaç, ne kadar naif, ne kadar masumdu söyledikleri. Ve benim beklediğim şey olmasına rağmen, benim verdiğim tepki ise çok sert ve acımasız olmuştu. O zamanda anlam verememiştim neden ters köşe yaptığıma. Ama şimdi anlam verebiliyorum ve kendime çok acıyorum, kızıyorum ve tabiki aileme de. Namus ve şeref, sanki tek başına kazanılması gereken bir erdemmiş gibi büyütüldük.
       Doğal olarak çok şaşırdı. Öylece kaldı ve yüzüme saf saf baktı. Uzun uzun baktı. Bende ona baktım. İçim ona sarılmak, kollarına atılmak bende demek istiyordu ama dilim saçmalama, biz arkadaşız böyle şeylerle gelme bana diyordu. Bir müddet sessiz kaldık ve sonra koşar adımlarla yanımdan uzaklaştı. Hiçbir şey yapamadım. Gitme dur diyemedim. Bu bir film sahnesi olsaydı sanırım arkada sezen Aksu’nun gitme dur şarkısı çalardı.( https://youtu.be/h0UTh4jpxjY )yada sen ağlama gibi şarkı çalardı. (https://youtu.be/llflkaAP0vQ)
 Hani diyor ya sözlerinde, bir şiir, bir şarkı gibi yaşadım acıları. Senden bana kalan,  şimdi sakladığım sevgili kederler. Bir sır gibi saklarım seni, bir yemin bir gizli düş gibi. Ben bu yükü taşırım sen git, git acılanma. 
           O günden sonra onu uzun bir zaman hiç görmedim. Bana açıldığı yerde günlerce ağladım. Onu bekledim. Gelse ona tek bir söz söylemek istiyorum aslında. BENDE İSTİYORUM.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEVGİLİLİK SÖZLEŞMESİ

SU’nun Şifa Gücünden FAYDALANMAYA NiYET Edin.